Cifr İlmi

Cifr (ilmi batın - ilmi ledün) nedir?

CİFR (İLM-İ BÂTIN - İLM-İ LEDÜN) NEDİR?

Cefr veya cifr, gelecekte vuku bulacak olayları değişik metotlarla öğrettiğine inanılan ilmin adıdır. Arapça bir kelime olan cefr, sözlükte, sütten kesilmiş kuzu, oğlak, içi taşla örülmemiş geniş kuyu[1]  ve benzeri anlamlara gelmektedir. Terim olarak, değişik metotlarla gelecekten haber verdiği iddia edilen bu ilmi veya bu ilmi kapsayan eserleri ifade etmektedir.

Kâtip Çelebi (v.1067/1657), “Keşfü’z-Zünûn” adlı eserinde, “Cifir ve Camia İlmi” adı altında bir başlık açarak cifri şöyle tarif etmektedir:

“Bu ilim olmuş ve olacak şeyleri bütün halinde ve detaylı olarak içeren kaza ve kader levhasını özet olarak bilmekten ibarettir. Cifir her şeyi kapsayan akıl olan kazâ levhası iken, camia da her şeyi kapsayan nefis olan kader levhasıdır. İmam Ali b. Ebi Talip (r.a.), cifr derisi içine yirmi sekiz harfi koydu. Bu harflerden özel yollarla ve belirli şartlarla özel sözler çıkarılır, bunlardan da kazâ ve kader levhasındaki şeyler ortaya çıkarılır. Bu, ehl-i beytin ve onlarla akrabalık ilişkisi olan kişilerin miras olarak aldığı ve onlardan da olgun üstadların öğrendiği bir ilimdir. Onlar bu ilmi başka insanlardan son derece gizliyorlardı. Âhir zamanda ortaya çıkması beklenen mehdinin dışında hiç kimse bunu tam olarak anlayamayacaktır.”[2]

Mutasavvıflar dinî ilimleri, biri zâhir, diğeri bâtın olmak üzere ikiye ayırır; hadis, fıkıh ve kelâm gibi ilimlere zâhir ilimleri, tasavvufa da bâtın ilmi adını verirler. Zâhirî ilimlerle meşgul olanlara zâhir ulemâsı, rüsûm ulemâsı ve ehl-i zâhir, kendilerine de bâtın ulemâsı ve ehl-i bâtın derler.

İlmin de ameller gibi zâhiri olanı bâtıni olanı vardır. Zâhirî amellere görünen şeylere ait açık bilgi ve zâhir ilmi, kalb, gönül ve kesfle ilgili bulunan ilme batın ilmi denir. Bu mânâya göre âyetlerin de hadislerin de bir bâtınî tarafı olduğunu düşünmek tabiîdir. Mutasavvıfların, Hüzeyfetü’l-Yeman’ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerife istinaden “Allah’ın kulunun kalbine yerleştirdiği bir sır olarak”[3] nitelendirdiği “ilm-i bâtın” asla ilm-i zâhir’e muhalif olmamalıdır. Nitekim Ebu Said el-Harraz’a atfedilen ve bütün mutasavvıfların ortak kanaâti haline gelen “Zâhire muhâlif her bâtın bâtıldır”[4] görüşü bunu teyid etmektedir.

Mutasavvıflara göre bâtın ilmi İslâm’dan ayrı ve onun dışında bir ilim değildir. Bu ilim esasen nasların derin ve ince mânâlarından ibaret olup Rasûlullah (s.a.v.) tarafından bazı sahabilere öğretilmiştir. Hz. Ali’ye (r.a.) nispet edilen bir söze göre, Rasûlullah (s.a.v.) kendisine yetmiş çeşit ilim öğretmiş, ancak o halkın kendisini yalancılıkla suçlamasından çekindiği için bunları açıklamamıştır.[5] Ayrıca Ebû Hüreyre’nin (r.a.), “Rasûlullah’tan (s.a.v.) iki ilim öğrendim; birini yaydım, öbürünü saklı tuttum, onu da yaysaydım başımı keserlerdi” dediği rivayet edilir.[6]

Cüneyd-i Bağdâdî, Hz. Mûsâ’nın (a.s.) Hızır’dan öğrendiği “ledün ilmi”[7] ile Hz. Ali’nin (r.a.) bildiği bâtın ilminin aynı şey olduğunu söyler. Serrâc’a göre Kur’an’ın, hadisin ve İslâm’ın da zâhir ve bâtını vardır. Geniş anlamıyla şeriat ilmi bu ikisini de ihtiva eder. Nitekim sûfîlere göre, “Allah size zâhir ve bâtın nimetlerini bol bol vermiştir”[8] meâlindeki âyette bu hususa işaret edilmektedir. Cibrîl hadisinde söz konusu edilen “İslâm” zâhir, “iman” bâtındır; “ihsan” ise zâhir ve bâtın hakikatlerinin birliğidir.[9]

Sûfîler metot olarak zâhir ilminin eğitim ve öğretimle, bâtın ilminin ise keşf ile elde edildiğini söylerler. Bu şekilde belli bir silsile ile Rasûlullah’tan (s.a.v.) gelen veya özel bir yolla naslardan çıkarılan bilgiler gibi ilham ve keşf yoluyla vâsıtasız olarak Allah’tan alınan bilgilere bâtın ilmi denir. Nitekim İbnü’l-Arabî, “Velîler bilgileri peygambere vahyi getiren meleğin aldığı kaynaktan alırlar”[10] derken bu hususu belirtmiştir.

Gazzâlî bâtın ilmini biri muamele, diğeri mükâşefe ilmi olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Birincisini eserlerinde geniş olarak açıkladığı halde ikincisinin kitaplara yazılmasının ve ifşâ edilmesinin câiz olmadığını ifade etmektedir.[11]

 

[1] İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Dâru Sâdır, Beyrut 1993, c. IV, s. 142.

[2] Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, Trc. Rüştü Balcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2008, c. II, s. 498

[3] Münâvî, Feyzu’l-kadîr, c. IV, s. 326.

[4] Sülemî, Tabakâtü’s-Sûfiyye, s. 231.

[5] Süleyman Uludağ, “Bâtın İlmi”, TDV Ansiklopedisi, İstanbul 1992, c.V, s. 188.

[6] Buhârî, İlim, 42.

[7] Kehf sûresi, 18/65.

[8] Lokmân sûresi, 31/20.

[9] Serrâc, el-Lüma, s. 22, 43-44.

[10] Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem, Trc. Nuri Gençosman, MEB Yayınları, İstanbul 1992, s. 45.

[11] İmam Gazzâlî, İhyâ-ü Ulûmi’d-Dîn, Trc. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul 197, c. I, s.57.

Etiketler: Cifr (ilmi batın - ilmi ledün) nedir?
Nisan 11, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR