BU ÜFÜRÜKÇÜLER HANGİ DİNDEN
“Tedâvi olun; zira Allah yarattığı her hastalığın ilacını da yaratmıştır, bir hastalık müstesnâ, o da ihtiyarlıktır” buyuran Peygamberimiz (s.a.v.), maddî ve mânevi, bedenî veya rûhî hastalıklarımıza şifâ aramamızı nasihat ederken: “Tedâvi olun, ancak tedâvide haramı kullanmayın”, ve “Allah Teâlâ ümmetimin şifâsını onlara haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır” buyurmaktadır. Hadis-i şeriflerden anlaşılan şudur ki; haram kılınan maddelerle ve gayr-i meşru haram ortamlarda, şartlarına riâyet edilmeden yapılan bedenî ve rûhî tedâvi uygulamalarından şifânın ve müspet bir sonucun elde edilmesi imkânsızdır.
Şifâ, tedâvî veya korunma amacıyla Kur’ân’dan bir bölümü, ilâhî isim ve sıfatları yahut bir duâyı okuyup üflemek Peygamberimiz’in (s.a.v.) uygulamalarındandır.
Kur’ân-ı Kerim’in bedenî ve rûhî her derde şifâ olduğu âyeti kerîmelerle sabittir: “Biz, Kur’ân’ı mü’minler için şifâ ve rahmet olarak indiririz.”, “De ki: O (Kur’ân) müminler için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifâdır.”.
Kur’ân-ı Kerîm’de “okuyup üfleme” anlamında Kıyâme sûresinde (75/27) “râk” kelimesi; “Onu bu durumdan kurtaracak ve tedavi edecek biri yok mu?” diye seslenen akrabalarının tabip arama arzuları “üfleyici” anlamındaki “râkî” şeklinde ifade edilmektedir. Felak suresinde (113/4) “neffâsât” kelimesi de; “üfleme”, “nefes etme” anlamındadır.
Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde Allah’a sığınma, okuma ve duâ etme yoluyla ruh ve beden sağlığının korunması istenilmektedir. Peygamberimizin (s.a.v.) rahatsızlığı esnâsında Cebrâil (a.s.) gelerek onu okumuş, Peygamberimiz’de (s.a.v.) hem kendisini hem ziyaret ettiği bazı hastaları okuyup üflemiş, torunları Hasan ve Hüseyin (r.a.) için şeytandan, zehirli haşerâttan, kem gözlerden korunmaları için duâ etmiş, vefat ettiği hastalığı sırasında Hz. Âişe (r.anha) Peygamberimiz’e (s.a.v.) okuyup üflemiş ve onun eliyle bedenini meshetmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.), nazara, yılan ve akrep sokmalarına karşı okuyup üflemeye de izin vermiş, Cabir b. Abdullah’ın (r.a.) dayısının ve Avf b. Mâlik el-Eşcâî’nin mürâcaatları üzerine, içinde şirk unsurları bulunmayan muska metinlerinin yazılıp kullanılmasına müsâade etmiştir. Yine Peygamberimiz (s.a.v.), Ebû Sâid el-Hudrî’nin (r.a.) misafir oldukları kabilenin reisini yılan veya akrep sokmasına okuyup üflemesini onaylamış, Ümmü Seleme’nin (r.anha) evinde gördüğü yüzü sararmış bir çocuğa okunup üflenmesini istemiştir.
Kur’an ve Sünnet’te Ölçüler
Kur’anı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde kadın ve erkeğin birbirlerine olan davranış şekilleri net bir şekilde açıklanmakta; bakışta, konuşmada, giyim kuşamda, davranışta, fizîkî temasta, aynı mekânda bulunma ölçüleri apaçık belirtilmektedir. Nur sûresi 30. ve 31. âyet-i kerimelerinde: İnanan erkeklerin ve kadınların bakışlarında ölçülü olmaları birbirlerine gözlerini dikip bakmamaları, iffet ve nâmuslarını korumaları, kadınların başörtülerini örtünmeleri ve ağız, göz, el ve ayak gibi görünen yerleri hariç güzelliklerini, kocaları, babaları v.s gibi kime gösterip kime gösteremeyecekleri kesin bir şekilde açıklanmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor: “Hiçbir erkek, (mahremi olmayan) bir kadınla baş başa kalmasın! Hiçbir kadın yanında mahremi olmadan yolculuk yapmasın!”
“Dikkat ediniz, bir erkek yabancı bir kadınla baş başa kaldığında, mutlaka üçüncüleri şeytan olur.”
“(Mahremin olmayan) kadınlarla baş başa kalmaktan sakın! Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki bir adam bir kadınla baş başa kaldığında şeytan muhakkak aralarına girer. Bir adamın çamura ve balçığa bulanmış bir domuza sürtünmesi, omzunu kendisine helal olmayan bir kadının omzuna sürtmesinden daha hayırlıdır.”
“(Yanında mahremi bulunmayan) kadınların yanına girmekten sakının!” buyurmuştu. Ensâr’dan bir zât: “Ey Allah’ın Resûlü! Kocanın erkek akrabası (el-Hamvü) hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v): “Onlarla halvet (baş başa kalmak), ölüm demektir” buyurdu.
“Birinizin, demirden bir sopa ile başına dürtülmesi, kendine helal olmayan kadına dokunmasından daha hayırlıdır.”
Fizikî temasta ölçüyü gösteren bir hadis-i şerifte Hz. Peygamberimiz, kendisine biat eden kadınların; “Ey Allah’ın Resûlü, biat ederken elimizi tutmadınız” demeleri üzerine: “Ben kadınlar ile tokalaşmam” buyurmuşlardır. Hz. Âişe de kadınların biatini anlatırken Resûlullah’ın elinin hiçbir kadının eline dokunmadığını, onlardan sadece söz ile biat aldığı aktarmaktadır.
Sonuç
Kur’ân ve Sünnet’in meşru gördüğü; bedenî ve rûhî hastalıklarımıza, dert ve sıkıntılarımıza şifâ kıldığı âyet-i kerîmeler, Peygamberimiz’in (s.a.v.) uyguladığı ve öğrettiği duâlar ve ilâhî isim ve sıfatlar, ancak helal dâiresinde ve şartlarına titizlikle riâyet edilerek uygulandığında tedâviye ve şifâya sebep olabilmektedir.
Helal, haram ölçülerini bilmeyen, bilse dahi bu ölçülere uymayan, nefislerinin hevâ ve arzularına esir olmuş ve yaptıkları akıl ve mantık dışı uygulamalarla hangi dinden oldukları dahi bilinmeyen günümüz üfürükçülerinin, din adına uydurdukları şeyler, aslı astarı olmayan zırvalardır. Bu üfürükçülerin, Allah’ın şiddetle haram kıldığı ve Peygamberimizin (s.a.v.) uygulamasında asla yeri olmayan, bir kadınla göz göze, diz dize ve başbaşa kalarak şifâ adına yaptıkları iğrenç şeyler, tedâvi ve şifâya vesile olmaları bir tarafa, şeytanın pislikleri, dert ve hastalıkların ana kaynaklarıdır. Daha da ileri giderek bir kadının vücudunun en mahrem yerlerine bir şeyler yazmak, açıp okuyup üflemek, dokunmak ancak Allah’ın rahmetinden kovduğu şeytanın dininin öğretileri ve Cehennem kütüğü olacak şeytanın takipçilerinin uygulamaları olabilir.
Diğer taraftan Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm’in emir ve yasaklarını, Peygamberimizin (s.a.v.) îkâz ve ihtarlarını bir tarafa bırakarak, kendisini ve çoluğunu çocuğunu bu ahlâksız üfürükçülere götürüp şifâ arayan, kapalı kapılar ardına teslim eden beyinsiz, aklı kıt ve kendini bilmezlere ne denilse azdır.
Üfürükçülerin istismarlarına karşı neler yapabiliriz:
- Allah’ın bizim için koyduğu bütün ölçüler dünya ve âhiret mutluluğumuzun anahtarı, bedenen ve rûhen sağlığımızın teminâtıdır. Kur’ân ve sünnette açıkça beyan edilen bu ölçüleri âcilen öğrenmeli, uygulamaya gayret sarfetmeli ve elimizden geldiğince korumalıyız.
- Kur’ân-ı Kerîm, Peygamberimizin (s.a.v.) uyguladığı ve öğrettiği duâlar, ilâhî isim ve sıfatlar bedenen ve ruhen şifâ kaynaklarımızdır. Bu sahih kaynaklardan gücümüz yettiğince istifâde etmeye çalışmalı, bilemediğimiz noktalarda bu sağlam kaynakları kullandığına emin olduğumuz ehil kişilerden, ilâhî ölçüler çerçevesinde yardım almalıyız.
- Eğer yardım alma noktasında endişe ediyor ve hiç kimse ile birebir muhatap olmak istemiyorsak: Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Cabir b. Abdullah’ın (r.a.) dayısına ve Avf b. Mâlik el-Eşcâî’ye (r.a.), içinde şirk unsurları bulunmayan muska metinlerinin yazılmasına ve kullanılmasına müsâade etmiştir. Biz de şifâ kaynaklarımızı müsâade edilen şekliyle muska halinde yazan, ne yazdıkları herkes tarafından okunup incelenebilen ve yazdıklarının delillerini ve kaynaklarını belirten noktalardan yardım alabiliriz.