İsmi Azam'ın sırları

İsmi Azam'ın sırları

 

 

İSMİ AZAM NEDİR?

“İsm-i A’zam” Allah’ın en büyük ismi mânâsına gelen bir tâbirdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de “ism” kelimesi yirmi âyet-i kerîmede Allah’a nisbet edilmekle birlikte a’zam sıfatıyla bir niteleme yer almamaktadır.[1] Bir âyet-i kerîmede Rabbin isminin yüce olup hayırlara vesile teşkil ettiği ifâde edilmiş[2], iki âyet-i kerîmede “ism-Rabbik” terkibine “azîm” sıfatı[3], bir âyet-i kerîmede aynı terkîbe “a’lâ” nitelemesi yapılmıştır. Ancak bu âyet-i kerîmelerin üçü de Rabbin isminin tenzih edilmesini emretmektedir. Müfessirler genelde bu tenzîhin Allah’ın zâtına râci olduğunu kabul etmekte ve isim kelimesinin bir vâsıta görevi üstlendiğini veya sıfat mânâsına geldiğini belirtmektedirler.[4]

Kur’ân-ı Kerîm’de, “ism” kelimesinin çoğulu “esmâ” ile, “en güzel” anlamındaki “hüsnâ” kelimesiyle beraber “esmâ-i hüsnâ” veya “el-esmâü’l-hüsnâ” terkibi ile dört âyet-i kerîme de[5] geçmekte ve bu terkib Allah’ın en güzel isimlerini ifâde etmek için kullanılmaktadır. Âyet-i kerîmelerde, Allah’ın en güzel isimlerinin olduğu ve O’na duâ ederken bu isimlerle duâ edilmesi istenilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’a ait isimler 100’den fazla olmasına karşı, “esmâ-i hüsnâ”nın bir terim olarak Allah’ın doksan dokuz ismini içerdiği: “Allah’ın 99 ismi vardır. Yüzden bir eksik. Bu isimleri bir kimse ezberlerse (hıfz) Cennet’e girer. O tektir, teki sever”[6] meâlindeki meşhûr bir hadîs-i şerife dayandırılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de “ism” kelimesi dokuz yerde “ismullâh” (Allah’ın ismi), dokuz yerde ismu Rabbik (Rabbi’nin ismi), iki yerde de zamire muzâf olarak “ismuh” (O’nun ismi) şeklinde toplam yirmi âyet-i kerîmede Allah’a izâfe edilmiştir.[7]

Resûlullah İsm-i Âzam anılarak yapılan duaların Allah katında makbul olacağını bildirmiştir. Bunlardan iki rivayet şöyledir: “Hz. Peygamber (s.a.s.), bir gün camiye girdi. Bir sahabî namaz kılıyordu. Bu sahabî namazdan sonra şöyle diyerek dua etmeye başladı:

اللَّهُمَّ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ الْمَنَّانُ بَدِيعُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ ذَا الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ يا حَىُّ يَا قَيُّومُ إِنِّى أَسْأَلُكَ

“(Allah’ım! Her türlü övgü sana mahsustur. Senden başka ilah yoktur. (Sen), Mennânsın (Çok nimet veren), gökleri ve yeri yokken vâr edensin, celâl ve ikram sahibisin. Ey yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî ve ebedî olan, zatı ile kâim olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan ve ihtiyaçlarını üstlenen Allah’ım! cümleleri ile sana dua ediyor, senden talepte bulunuyorum).” Bu duayı işiten Peygamber (s.a.s.), ‘Bu kimse, Allah’ın İsm-i Âzam’ı ile dua etti ki İsm-i Âzâm ile dua edildiğinde, Allah bu duayı kabul eder ve bu isimle istenince verir’ buyurdu.”[8]

 Übey b. Kâ‘b’dan gelen rivâyetlere göre Hz. Peygamber İsm-i Âzam’ın Bakara, Âl-i İmrân ve bir rivâyette Tâhâ Sûresi’nde yer alan؛

الله لا اله الا هو الحی القیوم

 “Allāhü lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûm” cümlesinden ibaret olduğunu söylemiştir.[9]

Büreyde ve Enes b. Mâlik yoluyla gelen rivâyetlerin metinleri farklı kelimelerle de olsa evvelki metin gibi tevhid ilkesini içermekte ve Resûl-i Ekrem’in şu ifâdesiyle sona ermektedir: “Bu duâyı yapan Allah’ın İsm-i Âzam’ı ile dilekte bulunmuş olur. Allah, İsm-i Âzam’ı anılarak kendisinden talepte bulunulduğunda talebi yerine getirir, İsm-i Âzam’la duâ edildiğinde duâyı kabul eder.”[10] 

Muhaddis İbn Hacer’in, İsm-i Âzam hakkında nakledilen rivâyetlerin sened açısından tercih edilmeye en uygun olanı diye nitelediği Büreyde hadisi (Fetĥu’l-Bârî, XII, 527) birkaç kelime farkı ile İhlâs Sûresi’ne benzemektedir: “Allah’ım! Senin Allah, âhad ve samed oluşunu, doğurmak, doğmak, dengi ve benzeri bulunmak gibi beşerî özelliklerden münezzeh bulunuşunu vesile edinerek senden talepte bulunuyorum.”

اللهم إني أسألك بأنك أنت الله الأحد الصمد الذي لم يلد ولم يولد ولم يكن له كفواً أحد

Hz. Âişe’den gelen iki rivâyetin birinde Resûlullah’ın yaptığı bir duâda Allah’ın asîl (tâhir, tayyib), mübarek ve zâtınca en sevimli ismiyle tevessül ettiği, ayrıca bu isim aracılığıyla duâ edildiği, dilekte bulunulduğu, rahmet ve lutufkârlığı talep edildiğinde Cenâb-ı Hakk’ın kabul ile mukâbelede bulunacağının bildirildiği ifâde edilmiş[11], ancak isim hakkında bir açıklama yapılmamıştır.

Esmâ-i hüsnâ içindeki üstün konumu göz önünde bulundurulduğu takdirde bunun Allah ismi olabileceğini söylemek mümkündür. İsnadında bazı problemlerin olduğu ifâde edilen aynı rivâyetin devamında kaydedildiği üzere Hz. Âişe, duâların kabulüne vesile olan ismi öğretmesini Resûl-i Ekrem’den istemiş, ancak olumlu cevap alamamıştır. Bunun üzerine Âişe iki rek‘at namaz kılıp içinde Allah, Rahmân, Ber ve Rahîm isimleriyle “senin bütün güzel isimlerin” ifâdesinin geçtiği bir duâ okumuş, duâyı dinleyen Resûlullah, “Benden öğrenmek istediğin isim duânda yer alan isimler arasında bulunmaktadır” demiştir.

İsm-i A’zam Kabul Edilen Duâlar Hangileridir?

İsm-i A’zam’ın mevcut olduğunu ve insanlar tarafından bilindiğini kabul eden âlimlerin hangi isimlerin İsm-i A’zam olabileceği ile alâkalı görüşlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1.Hüve: Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209) bazı keşif ehlinden aktarmış olduğu bu görüşe göre: “Kim Allah’ın huzurunda büyük bir söz söylemek isterse, “Sen şöyle dedin” şeklinde bir ifade kullanmasın.  Bilakis, bir edep ifadesi olarak ancak “O” (hüve) desin”[12]

2.Allah: Allah, Zât-ı İlâhî dışında hiçbir varlık için kullanılmayan bir isim olup esmâ-i hüsnânın temelidir.[13]

3.el-Hayyu’l-Kayyûm: (Hayy; ezelî ve ebedî hayat sâhibi olan, Kayyûm; bütün mevcûdât kendisiyle kâim olan). Sahabeden Übey b. Ka’b’ın (r.a.) rivâyet ettiği hadîs-i şerifte geçen ifâdedir.[14] Yine Ebû Ümâme’den (r.a.) rivâyet edilen diğer: “İsm-i A’zam Bakara, Âl-i İmrân ve Tâhâ sûresindedir”[15] meâlindeki hadîs-i şerifte işâret edilen r3avî Kâsım’a göre “el-Hayyu’l-Kayyûm” dur. Bu görüşü İmam Nevevî (ö.676/1277) ve Fahreddin er-Râzî’de tercih etmiş ve Râzî; “Söz konusu iki kelimenin rubûbiyetin azamet sıfatlarına delâleti başka hiçbir isimde mevcut değildir” demiştir.[16]

4.Zülcelâli ve’l-ikrâm: (Yücelik ve lütuf sâhibi Allah). Bu görüş, Muaz b. Cebel’den (r.a.) rivâyet ettiği şı hadîs-i şerife dayandırılmıştır: “Rasûlullah (s.a.v.) adamın birinin, “Ey zülcelâli ve’l-ikrâm” dediğini işitti ve bu söz üzerine, “Şüphesiz sana icâbet olundu; artık (ne istersen) iste” dedi.”[17]

5.Hüvallâhüllezî Lâ İlâhe İllâ Hüve Rabbu’l-‘Arşi’l-‘Azîm: (Yüce arşın Rabbi olan O Allah ki, kendisinden başka ilah yoktur). Bu söz İmam Zeyhülâbidîn’e nisbet edilmiştir. Rivâyete göre Zeynülâbidîn, Allah’tan kendisine duâsının kabûlüne vesile olacak İsm-i A’zam’ı öğretmesini istemiş, rüyâsında bu duâ kendisine öğretilmiştir.[18]

6.Allâhu’r-Rahmânu’r-Rahîm: (Çok merhametli ve bağışlayan Allah). Bu görüşün kaynağı İbn Mâce’nin Hz. Âişe’den (r.anhâ) naklettiği şu rivâyettir: Hz Peygamber’den İsm-i A’zam’ı öğretmesi istendi; ancak o bunu öğretmedi. Bunun üzerine namaz kıldı ve duâ etti. Hz. Âişe’nin; “Allâhümme innî ed’ûkellâh ve ed’ûkerrehmân ve ed’ûkerrahîm ve ed’ûke bi-esmâike’l-hüsnâ küllehâ mâ ‘alimtü minhâ ve mâ lem a’lem” “Ey Allâhım! Ben Sana yakarıyorum, ey çok bağışlayıcı ve merhamet edici Alla’ahım! Sana, bildiğim ve bilmediğim bütün güzel isimlerinle duâ ediyorum Allâhım! Anlamındaki duâsı üzerine Rasûlullah (s.a.v.); “İsm-i A’zam bu duâda geçen isimler arasındadır” buyurdu.[19]

7.er-Rahmânu’r-Rahîm el-Hayyu’l-Kayyûm: (Çok merhametli ve bağışlayan, ezelî ve ebedî hayat sâhibi, bütün mevcûdât kendisiyle kâim olan Allah). Bu görüş Esmâ bint Yezîd’den gelen rivâyetteki şu hadîs-i şerîfe dayanmaktadır: “Rasûlullah (s.a.v.) Allah’ın en büyük yüce isminin, “Ve ilâhüküm ilâhün vâhidun lâ ilâhe illâ hüve’r-Rahmânu’r-Rahîm”, “Ve sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilah yoktur; O Rahmân’dır, Rahîm’dir” meâlindeki Bakara sûresinin 163. âyet-i kerîmesi ile Âl-i İmrân sûresinin 2. Âyet-i kerîmesinin başındaki; “Allâhu lâ ilâhe illâ hüve’l-Hayyu’l-Kayyûm”, “O Allah ki, kendisinden başka ilah yoktur; O, ezelî ve ebedî hayat sâhibi, bütün mevcûdât kendisiyle kâim olan Allah’tır” kısmında saklı olduğunu buyurmuştur.[20]

8.El-Hannân el-Mennân Bedî’u’s-semâvâti ve’l-‘ardi Zülcelâli ve’l-İkrâm: (Çok merhametli, ihsanı bol, yeri ve gökleri yoktan/benzersiz yaratan, yücelik ve lütuf sahibi Allah) Bu görüş Enes’ten (r.a.) rivâyet edilen şu hadîs-i şerîfe dayanmaktadır: “Enes, Rasûlullah’ın yanında oturduğu sırada adamın biri namaz kılıyordu. Adam namazın ardından; “Allâhümme innî es’elüke bi-enne leke’l-hamdü lâ ilâhe illâ ente’l-Hannânü’l-Mennân bedî’u’s-semâvâti ve’l-ardi yâ zelcelâli ve’l-İkrâm”, “Ey Allâhım! Senden talepte bulunuyorum; zîrâ hamd Sana’dır; çok merhametli, ihsanı bol, yeri ve gökleri yoktan/benzersiz yaratan, yücelik ve lütuf sahibi Allahım!” diye duâ edince Rasûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bu zât Allah’ın en büyük ismiyle duâ etti. Bu isimle duâ edenin duâsına ecâbet edilir; istediği verilir.”[21]

9.Rabbi Rabbi: (Ey Rabbim, Ey Rabbim). Sahâbeden Ebü’d-Derdâ (r.a.) ve İbn Abbas (r.a.) Allah’ın en büyük isminin “Rabbi Rabbi” olduğunu söylemişlerdir. Hz. Âişe’den (r.anhâ) rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kul “Ey Rabbim!Ey Rabbim!” diye duâ ettiğinde Allah da ona; “Buyur kulum! İste, istediğin verilsin” şeklinde karşılık verir.[22]

10.Allâhu Lâ İlâhe İllâ Hüve’l-Ehadu’s-Samedüllezî Lem Yelid ve Lem Yûled ve Lem Yekün Lehû Küfüven Ehad: (O Allah ki, Kendisine denk hiçbir varlık bulunmayan, doğmamış ve doğrumamış, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, herşeyin Kendisine muhtaç olduğu bir tek ve Kendisinden başka ilah olmayandır) Bu görüş şu hadîs-i şerîfe dayanmaktadır: “Rasûlullah (s.a.v.), adamın birinin, “Ey Allahım! Senden istiyor ve Senden başka bir ilah olmadığına şehâdet ediyorum…” diye duâ ettğini duyunca şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz, Allah’tan öyle bir isim vesilesiyle talepte bulundun ki, o isimle duâ edilince duâ kabul edilir”. [23]

11.Mâlikü’l-Mülk: (Mülkün/egemenliğin mutlak sahibi). İbn Abbas’tan (r.a.) şöyle rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Allah’ın, kendisiyle duâ edilince kabul ettiği en yüce ismi, “De ki: Ey mülkün/egemenliğin mutlak sahibi Allahım! Sen mülkü/egemenliği dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın; dilediğini yüceltirsin, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler Sen’in elindedir. Doğrusu, sen istediğini yapmaya kâdirsin” meâlindeki Âl-i İmrân sûresinin 26. âyet-i kerîmesinde saklıdır.”[24]

12.Yûnus aleyhisselâmın Duâsı: Rasûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yûnus Enbiyâ sûresi 87. âyet-i kerîmedeki; “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn”, “Ya Rabbî! Sensin İlah, Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin! Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim! ” meâlindeki duâsıyla yakarışta bulunan mümine Allah mutlak sûrette icâbet eder.”[25]

13.Kelime-i Tevhîd: (“Lâ ilâhe illallâh”, “Allah’tan başka ilah yoktur”) Kâdî İyâz’dan (ö.544/1149) nakledilmiştir.[26]

14.Elif Lâm Mîm: Taberî bu görüşü Süddî yoluyla İbn Abbas’tan (r.a.) nakletmiştir.[27]

15.İsm-i A’zam Hurûf-ı Mukattaa’da Saklıdır: Hz. Ali’nin (r.a.) sıkıntılı zamanlarında şöyle duâ ettiği nakledilir: “Yâ Kâf-hâ-yâ-ayn-sâd”[28] ve “Yâ Hâ-mîm-ayn-sîn-kâf”[29].[30]

16.İsm-i A’zam Esmâ-i Hüsnâ’da Gizlidir: Bu görüş Hz. Âişe’den (r.anhâ) nakledilen rivâyete dayandırılmaktadır.[31]

İsmi Azamla Nasıl Dua Edilir?

Yukarıdaki kaynaklarda yer alan İsmi Azam rivayetlerini aşağıda derleyip biraraya getirdik. Duâlarımızın başlangıcını bu duâ ile yaparak Rabbimzden hakkımızda hayırlı olanları dileyebilir, duâlarımızı yapabiliriz.

İsmi Azam Duası:

هُوَ اللّٰهُ  الَّذٖی لاَ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحٖیمُ  رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظٖیمِ اَلْحَیُّ الْقَیُّومُ اَلْحَنَّانُ الَمَنَّانُ بَدٖیعُ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ ذُوالْجَلَالِ وَ الْاِكْرَامِ مَالِكُ الَمُلَكِ اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْاَحَدُ الصَّمَدُ الَّذٖی لَمْ یَلِدْ وَ لَمْ یُولَدْ وَ لَمْ یَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدُ رَبِّ رَبِّ لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّٖی كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖینَ یَا كٓهٓیٰعٓصٓ  یَا حٰمٓ عٓسٓقٓ  حٰمٓ  الٓمٓ  الٓرٰ  الٓمٓرٰ الٓمٓصٓ طٰسٓمٓ  طٰسٓ  طٰهٰ   یٰسٓ  صٓ  قٓ  نٓ

Türkçe Okunuşu: Hüvallâhüllezî lâ ilâhe illâ hüve’r-Rahmânü’r-Rahîm, Rabbü’l-arşi’l-azîm, el-Hayyu’l-Kayyûm, el-Hannânü’l-Mennân bedî’u’s-semâvâti ve’l-ardi zü’l-Celâli ve’l-İkrâm, Mâlikü’l-mülki, Lâ ilâhe illâ hüve’l-Ehadu’s-Samedüllezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad. Rabbi Rabbi Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn. Yâ Kâf-hâ-yâ-ayn-sâd, Yâ Hâ-Mîm Ayn-sîn-kâf, Hâ-mîm, Elif-lâm-mîm, Elif-lâm-râ,  Elif-lâm-mîm-râ, Elif-lâm-mîm-sâd,  Tâ-sîn-mîm,  Tâ-sîn, Tâ-hâ, Yâ-sîn, Sâd, Kâf, Nûn

Türkçe Anlamı: “O Allah’ki O’ndan başka ilah yoktur, Rahmân’dır (çok merhametli), Rahîm’dir (bağışlayan), Yüce arşın Rabbi’dir, Hayy’dır (ezelî ve ebedî hayat sâhibi), Kayyûm’dur (bütün mevcûdât kendisiyle kâim olan), Çok merhametli, ihsanı bol, yeri ve gökleri yoktan/benzersiz yaratan, yücelik ve lütuf sahibidir. Mülkün/egemenliğin mutlak sahibidir. O Allah ki, Kendisine denk hiçbir varlık bulunmayan, doğmamış ve doğrumamış, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, herşeyin Kendisine muhtaç olduğu bir tek ve Kendisinden başka ilah olmayandır. Rabbim, Rabbim, Sensin İlah, Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin! Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim! Ey Kâf-hâ-yâ-ayn-sâd,  Ey Hâ-Mîm Ayn-sîn-kâf, Hâ-mîm, Elif-lâm-mîm,  Elif-lâm-râ,  Elif-lâm-mîm-râ, Elif-lâm-mîm-sâd,  Tâ-sîn-mîm,  Tâ-sîn, Tâ-hâ, Yâ-sîn, Sâd, Kâf, Nûn.”

 

[1] Bkz. M. Fuâd Abdülbâkî, el-Mu’cemü’l-Müfehres li-elfâzi’l-Kur’ân, İstanbul 1990, “ism” maddesi.

[2] Rahmân sûresi, 55/78.

[3] Vâkıa sûresi, 56/96; Hâkka sûresi, 59/62.

[4] Taberî, Câmi’u’l-beyân an Te’vîli Âyi’l-Kurân, Beyrut 1988, c. XXX, s. 189-190; Zemahşeri, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl, Beyrut 1995, c. IV, s.738; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut trz., c. XXXI, s. 136-138.

[5] A’râf sûresi, 7/180; İsrâ sûresi, 17/110; Tâhâ sûresi, 20/8; Haşr sûresi, 59/24.

[6] Buhârî, Tevhîd, 12; De’avât, 68; Şurût, 18; Müslim, Zikir, 5; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrê, Nu’ût, 1.

[7] Bkz. M. Fuâd Abdülbâkî, el-Mu’cem, “smv” maddesi.

[8] Tirmizî, Deavât, 112; İbn Mâce, Dua, 9; Nesâî, Sehv, 58.

[9] Müsned, V, 142; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 258; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 17.

[10] Müsned, III, 120, 158, 245, 265; V, 350, 360; İbn Mâce, “Duâ”, 9.

[11] İbn Mâce, “Duâ”, 9.

[12] Fahreddin er-Râzî, Levâmi’u’l-Beyyinât Şerhu Esmâillâhi Teâlâ ve’s-Sıfât, nşr. Tâhâ abdurraûf Sa’d, Beyrut 1984, s. 94-95; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhu’l-Buhârî, Beyrut trz., c. XI, s. 191; Suyûtî, el-Hâvî li’l-Fetâvâ, Beyrut 1982, c. I, s. 395.

[13] İbn Hacer, c. XI, s. 191; er-Râzî, s. 95-99.

[14] Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 258; Tirmizi, Da’avât, 24; İbn Hanbel, III, 120,158; V, 142, 350.

[15] İbn Mâce, Duâ, 9.

[16] Râzî, s.100.

[17] Tirmizi, Da’avât, 92.

[18] Er-Râzî, s.101; Suyûtî, c. I, s. 397.

[19] İbn Mâce, Duâ, 9, Suyûtî, c. I, s. 395.

[20] Suyûtî, c. I, s. 396.

[21] Suyûtî, c. I, s. 396

[22] Suyûtî, c. I, s. 395.

[23] Suyûtî, c. I, s. 396

[24] Suyûtî, c. I, s. 396.

[25] Suyûtî, c. I, s. 397.

[26] Suyûtî, c. I, s. 397.

[27] Taberî, c. I, s. 87.

[28] Meryem sûresi, 19/1.

[29] Şûrâ sûresi, 42/1.

[30] Bkz. Sehl b. Abdillâh et-Tüsterî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, nşr. Muhammed Bedrüddîn en-Na’sânî, Mısır 1908, s. 12.

[31] Suyûtî, c. I, s. 397.

 

 

Etiketler: İsmi Azam
Nisan 01, 2020
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR